Çocuklarda İnatlaşma: Gelişimsel Bir Süreç mi, Davranış Problemi mi?

Çocuklarda İnatlaşma: Gelişimsel Bir Süreç mi, Davranış Problemi mi?

Çocukluk döneminde sıkça karşılaşılan davranışlardan biri de inatlaşmadır. Özellikle erken çocukluk yıllarında ortaya çıkan inatçı davranışlar, ebeveynleri zorlayan ve sıklıkla “Çocuğum neden sürekli tersini yapıyor?” sorusunu beraberinde getiren bir durumdur. Bu yazıda çocuklarda inatlaşma davranışının gelişimsel temelleri, nedenleri ve sağlıklı başa çıkma yöntemleri ele alınacaktır. Ayrıca, Alsancak psikolog perspektifiyle bu durumun profesyonel destek gerektiren boyutları da değerlendirilecektir.

Çocuklarda İnatlaşma Nedir?

Çocuklarda inatlaşma, çocuğun bir durum ya da istek karşısında ısrarla karşı gelmesi, “hayır” demesi, yönlendirmelere direnç göstermesi gibi davranışlarla ortaya çıkar. Bu davranış, çocuğun kişilik gelişimi, bağımsızlık duygusu ve benlik algısıyla yakından ilişkilidir. Özellikle 2-6 yaş aralığında, yani benlik gelişiminin hızlandığı dönemlerde çocuklarda inatlaşma çok daha belirgin hale gelir.

Gelişimsel Açıdan İnatlaşmanın Temeli:

Erikson’un psikososyal gelişim kuramına göre, 1,5 – 3 yaş arası çocuklar “özerklik kazanma” evresindedir. Bu dönemde çocuklar kendi kararlarını verme, bağımsız hareket etme ve çevreyi keşfetme ihtiyacı hissederler. Ebeveyn ya da bakımverenin sınır koyduğu her durumda çocuk bu özerklik arzusunu göstermek için inatlaşma davranışına yönelebilir.

Alsancak psikolog uzmanları, bu davranışın her zaman bir problem olarak görülmemesi gerektiğini, çoğu zaman çocuğun sağlıklı gelişiminin bir parçası olduğunu vurgulamaktadır.

Çocuklarda İnatlaşmanın Olası Nedenleri:

Çocuklarda inatlaşma farklı nedenlerden kaynaklanabilir. Bunlar arasında:

Gelişimsel ihtiyaçlar: Benlik ve bağımsızlık gelişimi.

İlgi çekme çabası: Ebeveyn ilgisini üzerinde toplamak.

Rutin değişiklikleri: Uyku, beslenme, taşınma gibi hayat değişiklikleri.

Aile içi iletişim: Tutarsız sınırlar, cezalandırıcı ya da aşırı hoşgörülü yaklaşımlar.

Ebeveynin duygusal hali: Stresli, öfkeli ya da tepkisel ebeveyn tutumları çocukların inatçı davranışlarını artırabilir.

Alsancak psikolog gözlemlerine göre, çocuğun tepkileri çoğu zaman içinde bulunduğu psikososyal çevreyle doğrudan ilişkilidir.

Bazı durumlarda çocuklarda inatlaşma, sadece gelişimsel bir evrenin yansıması değil, altta yatan duygusal ya da çevresel zorlanmaların dışavurumu olabilir. Örneğin, aile içindeki gerginlikler, yeni bir kardeşin doğumu, okul değişikliği ya da bakım veren değişimi gibi olaylar çocuğun güvenlik algısını sarsabilir. Bu durum, çocuğun daha çok kontrol ihtiyacı hissetmesine ve bunu inatlaşma davranışıyla ifade etmesine neden olabilir. Alsancak psikolog görüşmelerinde, bu tür yaşam olaylarının çocuğun davranış biçimini nasıl etkilediği detaylı biçimde değerlendirilir.

Çocuklarda inatlaşma davranışının sıklığı ve şiddeti, çocuğun mizacına göre değişiklik gösterebilir. Bazı çocuklar daha uyumlu yapıda olabilirken, bazıları daha bağımsız ve kararlı bir yapıyla dünyaya gelir. Bu nedenle, her çocuk için geçerli olan tek bir doğru yaklaşım yoktur. Alsancak psikolog görüşmelerinde, her çocuğun bireysel yapısı dikkate alınarak ebeveynlere özel çözümler geliştirilir. Bu kişiselleştirilmiş yaklaşım, hem ebeveynin zorlanmasını azaltır hem de çocuğun duygusal ihtiyacına uygun bir yanıt sunar.

Ebeveynler Ne Yapmalı?

Çocuklarda inatlaşma davranışıyla baş etmek için aşağıdaki öneriler dikkate alınmalıdır:

Sakin kalın: Ebeveynin kendi duygusal regülasyonu, çocuğun davranışını doğrudan etkiler.

Alternatif sunun: “Şimdi yatağa gitme zamanı” demek yerine “Yatağa mavi pijamalarınla mı gitmek istersin, kırmızı pijamalarınla mı?” gibi seçenek sunmak kontrol hissini güçlendirir.

Tutarlı olun: Kuralların net ve sürekli olması çocukta güven duygusunu artırır.

Model olun: Saygılı iletişim, duyguları ifade etme ve sabırlı yaklaşım, çocuk tarafından örnek alınır.

Bağ kurun: Davranışın ardındaki duyguyu anlamaya çalışın. Çünkü çoğu zaman çocuk “inatlaşarak” değil, “anlaşılmaya çalışarak” davranır.

Alsancak psikolog uzmanları, ebeveynlerin bu süreçte duygusal destek almalarının hem çocuk hem de aile için iyileştirici bir adım olabileceğini belirtmektedir.

Ne Zaman Profesyonel Yardım Alınmalı?

Her çocukta inatlaşma dönemsel olarak yaşanabilir; ancak bu davranış:

-Günlük hayatı ciddi ölçüde zorlaştırıyorsa,

-Sosyal ilişkilerde sürekli çatışmalara neden oluyorsa,

-Saldırganlık, öfke nöbetleri ya da içe kapanma gibi belirtiler eşlik ediyorsa,

bir uzmandan destek almak önemlidir.

Alsancak psikolog arayışında olan ebeveynler için, bu tür durumlar bir çocuğun yalnızca “inatçı” değil, duygusal olarak zorlandığının da işareti olabilir. Uzman desteğiyle hem çocuğun hem de ebeveynin yaşadığı zorluklar sağlıklı şekilde ele alınabilir.

Sonuç:

Çocuklarda inatlaşma, gelişimin doğasında olan ve doğru yönlendirmelerle sağlıklı bir şekilde aşılabilen bir süreçtir. Ebeveyn olarak bu dönemi anlamak, sabırlı olmak ve gerektiğinde bir uzmandan destek almak çocuğun duygusal gelişimi açısından oldukça değerlidir.

Unutulmamalıdır ki, her “hayır!” bir başkaldırı değil, bir “beni duy” çağrısı olabilir.

Alsancak psikolog desteğiyle çocukların bu süreci daha sağlıklı bir şekilde geçirmesi ve ebeveynlerin daha farkında yaklaşım sergilemesi mümkündür.

Çocukların Okula Uyum Süreci: Ebeveynler İçin Kapsamlı Bir Rehber

Çocuğunuzun okula başlaması, hem sizin hem de onun için önemli bir dönüm noktasıdır. Yeni arkadaşlıklar, öğretmenlerle etkileşim, akademik sorumluluklar ve okul düzenine alışma gibi pek çok değişiklikle baş etmek zorunda kalabilirler. Bu süreçte çocuğunuzun yanında olmanız, onun okula başarılı bir şekilde uyum sağlamasında büyük rol oynar. Aşağıda, bu süreci nasıl daha kolay hale getirebileceğinizle ilgili ayrıntılı bilgiler bulabilirsiniz.

1. Duygusal Hazırlık: Hislerini Tanıyın ve Kabul Edin

Çocuklar, okula başlarken birçok farklı duygu yaşayabilir: heyecan, endişe, korku ya da merak. Bu duyguları normal karşılamak ve çocuğunuzu bu duygularını ifade etmeye teşvik etmek önemlidir. Çocuğunuza şu soruları sorarak onu yönlendirebilirsiniz:

“Okula başlamak hakkında ne düşünüyorsun?”

“Yeni arkadaşlarla tanışmak seni heyecanlandırıyor mu?”

“Seni endişelendiren bir şey var mı?”

Çocuklar, duygularını paylaşma fırsatı bulduğunda, kendilerini daha güvende hissederler. Ayrıca bu, ebeveynlerin çocuklarının karşılaştığı potansiyel endişeleri erken fark etmelerine yardımcı olabilir. Duygular hakkında açıkça konuşmak, çocukların duygusal zekasını geliştirmek için de harika bir fırsattır.

1.1. Endişelerini Azaltmak İçin Hikayeler ve Rol Oyunları

Çocuğunuzun okul hakkında kaygıları varsa, ona okulla ilgili hikayeler anlatmak ya da birlikte bir okul günü canlandırmak, süreci zihinsel olarak deneyimlemelerine yardımcı olabilir. Birlikte oynayacağınız bu tarz oyunlar, çocuğunuzun kendini rahat hissetmesini ve belirsizliklerden kaynaklanan korkularını azaltmasını sağlayabilir.

2. Sağlam Bir Rutin Oluşturun

Düzenli bir uyku, yemek ve oyun zamanı oluşturmak, çocuğun okula uyum sağlamasında kritik bir rol oynar. Rutinler, çocuğun gün içinde neler bekleyebileceğini öngörmesine yardımcı olur ve bu da güvenlik duygusunu pekiştirir. Özellikle okula başlamadan bir hafta önce uyku saatlerini okula uygun hale getirerek şu adımları uygulayabilirsiniz:

Düzenli Uyku Saatleri: Çocukların gün içinde enerjik ve odaklanmış olmaları için yeterli uyku alması gerekir. İlkokul çağındaki çocuklar, günde ortalama 9-11 saat uykuya ihtiyaç duyarlar.

Sağlıklı Kahvaltı: Enerji ve odaklanma için kahvaltı önemlidir. Besleyici bir kahvaltı, çocuğunuzun okul gününe enerjik başlamasını sağlar.

Okul Hazırlığı: Çocuğunuzla birlikte akşamdan okul eşyalarını hazırlamak, sabah telaşını azaltır ve çocuğunuza sorumluluk bilinci kazandırır.

2.1. Sabah ve Akşam Rutinlerini Planlama

Çocuğunuzun sabah hazırlıklarını stresli olmadan yapabilmesi için birlikte bir “sabah hazırlık listesi” oluşturabilirsiniz. Örneğin:

Diş fırçalama,

Kıyafetlerini giyme,

Kahvaltı yapma,

Çantasını hazırlama.

Akşamları ise gününü nasıl geçirdiği hakkında konuşmak, hem çocuğunuzla iletişim kurmanıza yardımcı olur hem de onun duygusal durumunu gözlemlemenizi sağlar.

3. Okul Hakkında Bilgi Verin ve Okula Alıştırın

Çocuğunuzun okula başlamadan önce okul ortamı hakkında bilgi sahibi olması, uyum sürecini hızlandırır. Okulun nerede olduğu, öğretmeninin kim olduğu ve sınıfının nasıl göründüğü gibi konularda çocuğunuzu bilgilendirmek, kaygılarını hafifletir.

3.1. Okul Gezisi Düzenleyin

Mümkünse, çocuğunuzla birlikte okulu ziyaret edebilir, sınıfını görebilir ve öğretmenlerle tanışabilirsiniz. Bu sayede, çocuğunuzun okula başlamadan önce ortamı tanıma fırsatı olur. Bu tür ziyaretler, çocuğun belirsizliklerle baş etmesine yardımcı olur ve ilk günlerde yaşayabileceği endişeyi azaltır.

3.2. Okul Hakkında Oyunlar ve Kitaplar

Çocuklar için hazırlanmış okula başlama konulu kitaplar, çocuğunuzun okul hayatına dair olumlu bir algı geliştirmesine yardımcı olabilir. Kitaplar ya da oyunlar aracılığıyla, okulun eğlenceli ve öğrenmeyi teşvik eden bir yer olduğunu göstermek önemlidir.

4. Kendi Kaygınızı Yönetin

Ebeveyn olarak çocuğunuzun ilk okul gününde kaygılı olabilirsiniz. Ancak unutmayın ki çocuklar, sizin duygularınızı çok hızlı bir şekilde algılar ve bu, onların da kaygı seviyesini artırabilir. Çocuğunuzun yanında olduğunuzda, ona güvende olduğuna dair sakin bir mesaj vermek çok önemlidir. Kendi kaygınızı yönetebilmek için şu adımları uygulayabilirsiniz:

Duygularınızı kabul edin, ama çocuğunuzun yanında bu duyguları yansıtmayın.

Çocuğunuzun okula başlama sürecini pozitif bir deneyim olarak görmeye çalışın.

Çocuğunuzun güvende olduğunu ve kendini geliştirdiğini hatırlatın.

5. Sabırlı ve Anlayışlı Olun

Çocuğunuzun okula uyum sağlaması zaman alabilir. Her çocuğun uyum süreci farklıdır; bazı çocuklar hemen alışırken, bazıları için daha uzun bir süreç gerekebilir. Bu süreçte sabırlı olmak ve çocuğunuzu zorlamadan desteklemek önemlidir. Özellikle okula gitme konusunda isteksizlik, ağlama ya da öfke nöbetleri gibi tepkiler gösterebilirler. Bu gibi durumlar karşısında sakin kalın ve süreci zorlamadan çocuğunuzun hislerini anlamaya çalışın.

5.1. Sürekli İletişimde Olun

Eğer çocuğunuz okula gitmek istemiyorsa ya da orada mutsuz olduğunu söylüyorsa, onunla bu durum hakkında konuşun. Sebeplerini öğrenmeye çalışın, örneğin:

“Neden okula gitmek istemiyorsun?”

“Okulda seni üzen bir şey mi oldu?”

Bu tür sorularla çocuğunuzun yaşadığı zorlukları daha iyi anlayabilir ve ona daha iyi rehberlik edebilirsiniz.

6. Arkadaşlık ve Sosyal Destek

Çocuğunuzun okula uyum sağlamasında sosyal çevresi büyük rol oynar. Arkadaş edinmek, çocuğunuzun okulu sevmesini ve orada kendini güvende hissetmesini sağlar. Çocuğunuzun sosyal becerilerini geliştirmesi için şu adımları atabilirsiniz:

Oyun gruplarına katılması için teşvik edin.

Evde arkadaşlarıyla vakit geçirmesine olanak tanıyın.

Oyun oynarken paylaşma ve iş birliği gibi becerilerini geliştirmesine yardımcı olun.

6.1. Sosyal Becerileri Destekleyen Etkinlikler

Sınıf dışında düzenlenen spor etkinlikleri, sanat dersleri ya da müzik aktiviteleri gibi sosyal ortamlarda bulunması, çocuğunuzun arkadaşlık ilişkilerini geliştirmesine yardımcı olabilir. Bu tür etkinlikler, çocuğun özgüvenini de artırır.

7. Okulla İş Birliği Yapın

Çocuğunuzun okuldaki öğretmenleri ve diğer okul çalışanları ile düzenli olarak iletişimde olmak, uyum sürecini destekler. Öğretmenlerle iş birliği yapmak, çocuğunuzun gelişimi hakkında bilgi sahibi olmanızı ve olası sorunları önceden fark etmenizi sağlar. Bu iş birliğini şu yollarla güçlendirebilirsiniz:

Düzenli görüşmeler yapın: Öğretmenlerle, çocuğunuzun sınıftaki durumu hakkında düzenli görüş alışverişinde bulunun.

Okul etkinliklerine katılın: Okul tarafından düzenlenen etkinliklere katılarak hem çocuğunuzu destekleyebilir hem de okulla daha yakın bir ilişki kurabilirsiniz.

8. Olumlu Geri Bildirim Verin

Çocuğunuzun her adımını takdir etmek ve ona cesaret vermek, motivasyonunu artıracaktır. Okulda gösterdiği çabayı, öğrendiği yeni şeyleri ya da arkadaşlık kurma girişimlerini övmek, çocuğun özgüvenini artırır ve okula karşı olumlu bir tutum geliştirmesini sağlar. Övgülerinizin samimi ve spesifik olmasına özen gösterin. Örneğin, “Bugün derslere çok iyi odaklandığını fark ettim, harika iş çıkardın!” ya da “Yeni arkadaşınla nasıl güzel vakit geçirdiğinizi anlattığın için çok mutlu oldum” gibi geri bildirimler, çocuğun kendini daha değerli hissetmesine yardımcı olur.

9. Sorunları Hafife Almayın

Çocuğunuzun okul sürecinde karşılaşabileceği sosyal veya duygusal zorlukları görmezden gelmemek çok önemlidir. Çocuğunuz sürekli okula gitmek istemiyorsa, okulda mutsuz olduğunu söylüyorsa ya da davranışlarında belirgin bir değişiklik varsa, bu durumları ciddiye alın. Okul reddi, zorbalık, arkadaşlık sorunları ya da derslerdeki zorluklar gibi durumlar hakkında çocuğunuzla açıkça konuşun. Gerekirse bir psikologdan ya da okul danışmanından profesyonel destek almak, sorunların çözülmesine yardımcı olabilir.

9.1. Erken Müdahale ile Sorunların Çözümü

Çocuğunuzun yaşadığı sorunları erken fark etmek, bu sorunların derinleşmeden çözülmesini sağlar. Erken müdahale, çocuğun özgüveninin zedelenmesini önler ve okula uyum sürecini hızlandırır. Öğretmenler ve okul danışmanlarıyla iletişimde kalmak bu süreci daha da kolaylaştıracaktır.

10. Okul ile Aranızda Güçlü Bir Bağ Kurun

Ebeveynler ve okul arasında kurulan güçlü bir iş birliği, çocuğun okul hayatını olumlu yönde etkiler. Çocuğunuzun gelişimi ve okuldaki durumu hakkında öğretmenlerle sürekli iletişimde olun. Ebeveyn toplantılarına katılmak, okul etkinliklerine destek vermek ve öğretmenlerle açık bir diyalog kurmak, çocuğunuzun eğitim hayatını olumlu yönde şekillendirebilir.

10.1. Evde Eğitim Destekleyici Ortam Yaratın

Evde, çocuğunuzun ders çalışma alışkanlıklarını destekleyen bir ortam yaratmak, okuldaki başarılarını artırabilir. Ona sakin bir çalışma alanı oluşturun ve düzenli çalışma saatleri belirleyin. Ayrıca okulda öğrendiği konuları evde tekrar etmesine olanak tanıyarak öğrenme sürecini destekleyebilirsiniz.

Çocuğunuzun okula uyum süreci sabır, destek ve anlayış gerektiren bir yolculuktur. Bu süreçte ebeveynler olarak göstereceğiniz rehberlik, çocuğunuzun hem duygusal hem de akademik gelişimini destekler. Her çocuğun bu süreci farklı bir hızda ve farklı duygusal tepkilerle yaşadığını unutmamalı ve her adımda onun yanında olmalısınız. Güçlü bir ebeveyn-çocuk bağı, bu zorlu geçiş döneminin kolayca atlatılmasını sağlayacak en büyük etkendir.

Unutmayın, çocuğunuzun yanında olmanız, ona güven vermeniz ve sürece olumlu bir bakış açısıyla yaklaşmanız, bu yolculuğu her iki taraf için de daha keyifli hale getirecektir.

Yalan Söyleme Davranışı: Çocuklar Neden Yalan Söyler ?

   Yalan, doğruluk payı taşımayan ve karşıdaki kişiyi yanıltmaya yarayan sözler içerir. Çocuğun 5 yaşına kadar söylediği yalanları çok ciddiye almamak gerekir ama çocuk yaşı büyüdükçe bu yalanlar devam ederse ve çocuk gerçeği saklayıp karşıdaki kişi yanıltılmaya devam ederse burada büyük bir sorundan söz edebiliriz. Özellikle de okul öncesi dönemdeki çocuklar gerçeği tam olarak algılama kapasitesine ulaşamadıkları için, anlattığı gerçek olmayan şeyleri direkt yalan olarak değerlendirmek doğru olmayacaktır.

Çocuklarda Yalan Söyleme Davranışı:

İzmir Psikolog bazı çocuklar dikkat çekmek ve ilgilenilmek amacıyla da gerçek olmayan hikayeler uydurabilirler, bu gibi durumları da yalan olarak etiketlememek gerekir. Daha çok 3-4 yaşındaki çocukların söyledikleri yalanları sözde yalanlar olarak nitelendirebiliriz. Burada amaç gerçekten yalan söylemek değildir. Örneğin, evde bir tabağı kıran çocuk bunun kendi davranışı değil de kardeşinin davranışı olduğunu söyleyebilir. Burada çocuk annesinden azar yememe amacıyla bu söyleme başvurmuş olabilir. Ayrıca, çocukların 2-3 yaşlarında var olduğunu savunduğu hayali arkadaşları da sözde yalan örnek olarak gösterilebilir. Eğer çocuk gerçekle gerçek olmayanı ayırt edebilir düzeye gelmişse ama hâlâ doğru olmayanı söylüyorsa, burada alışkanlık hâline gelmiş yalandan bahsedebiliriz. Bu yalan türü kasıtlıdır ve karşıdaki kişiyi yanıltmayı amaçlar. Bu noktada kişi kendini yalan söylemekten alıkoyamaz, kendini kontrol edemez ve bencilce davranır. Başkalarının haklarına değer vermesi konusunda aile içinde eksik eğitim almış çocuklar bu tür yalan söyleme davranışını sıklıkla kullanırlar. Psikolog Ecem Çakın Yalan Söyleme Üzerine Ciddi Çalışmalar Yapmış Uzman Bir Terapist ‘ tir

   İzmir Psikolog çocuğun çevresinde yalan söyleyen büyükler ve başka kişiler varsa, çocuk onları model alıp yalan söyleme davranışını sergileyemeye de başlayabilmektedir. Ebeveynlerin çocuğu sürekli kıyaslaması, ondan fazla beklentide bulunmaları, çocuğu gereksiz veya fazla cezaya maruz bırakmaları gibi durumlar da çocuğu yalan söylemeye iten faktörlerdendir. Öncelikle ebeveynler çocuğa iyi bir rol modeli olmalı ve onları yalan söylemeye itebilecek davranış ve tutumlardan kaçınmalı, çocuk yalan söylediğinde onu suçlayıp aşırı sorgulamamalıdırlar. Çocuğu yalan söylemeye iten faktörler iyi saptanmalıdır. Böylelikle yalan söyleme davranışı ortadan kalkmaya başlayacaktır.

Çocuk Psikolojisinin Temelinde Aile Faktörü çok değerlidir. Bu bağlamda Çocuk Ergen Terapisti Ecem Çakın Ebeveyn Eğitim ve Bilgilendirme

Çocuk Ergen Terapisti Ecem Çakın | Çocuklarda Yalan Söyleme

İzmir Psikolog-Çocuklarda İçe Kapanıklık

  

    İzmir Psikolog çocuklarda saldırgan davranışların büyük bir problem olmasının yanı sıra, içe kapanık olmak da başlı başına bir sorundur. Çoğu zaman çekingen ve içe kapanık olmak, ebeveynler tarafından çocuktaki uysallık ve usluluk olarak nitelendirilmektedir. Çocuğun kendini ifade edebilmesi, çocuğun gelişimi açısından çok önemlidir. Kendini ifade etmekte zorlanan, duygu ve düşüncelerini rahatlıkla paylaşamayan çocuklarda zamanla sıkıntılı durumlar ortaya çıkabilmektedir.

İzmir Psikolog eğer çocuk arkadaş edinmede, oyunlara katılmada güçlük çekiyorsa, yalnız kalmayı tercih ediyor ve çevresine, akranlarına karşı ilgisizse, istek ve ihtiyaçlarını dile getiremiyorsa ya da dile getirmekte zorlanıyorsa, şaka ve eğlencelere katılmakta sorun yaşıyorsa, herhangi bir zeka geriliği olmaksızın öğrenme konusunda geriden geliyorsa, bu gibi durumlar çocukta içe kapanıklığın belirtileri olabilir. Literatürde aralarındaki ilişki tam olarak açıklanamamış olsa da sosyal fobi, içe kapanıklığın en sık rastlanan türü olarak açıklanmaktadır. Sosyal fobisi olan kişiler etrafındaki kişilerden ve sosyal etkinliklerden kaçınırlar ya da bu eylemleri çok sıkıntı yaşayarak yaparlar, çevreleri tarafından olumsuz değerlendirilme korkuları mevcuttur ve bu kişiler topluluk içinde konuşmaktan uzak dururlar.  Ayrıca, çocuktaki özgüven eksikliği de çocuğun kendini ifade etmesini zorlaştırır ve içe kapanmasına neden olabilir. Duyguları ve uygun olan tepkileri ebeveyn tarafından ceza ile bastırılan ve bir yanlış yaptığında suçlanan çocuklar, kendine olan güvenlerini gitgide kaybedecek, yanlış bir şey yapmamak için susacak ve içine kapanacaktır. Bu yüzden bu noktada ebeveynlerin sergileyecekleri tutum ve davranışlar da çok önem taşımaktadır.

     Bu problemi yaşayan çocukların ebeveynleri, çocuğa bol bol söz hakkı vermeli, duygu ve düşüncelerini açıkça ifade edebilmesi için çocuğu cesaretlendirmeli, ona değer vermeli, bol bol birlikte vakit geçirmeli ve sevgilerini açıkça belli etmelidirler. Çocuk, içe kapanıklığını yenmek için spor ve sanat aktivitelerine de yönlendirilebilir. Tüm bunlara rağmen ilerleme kaydedilmiyorsa mutlaka bir uzmandan destek alınmalıdır.

İzmir Psikolog Çocuk Terapisi Uzman Psikolog Ecem Çakın Sizin Yanınızda. Randevu İçin Bizi Arayınız.

İzmir Psikolog | İçe Kapanıklık | Ecem Çakın

Sağlıklı Aile

izmir alsancak aile psikolog

Toplum içindeki en küçük bir bütün olan aile sürekli değişim ve dönüşüm içinde olan dinamik bir yapıdır. Ailenin sağlıklı olması demek, aile içindeki bireylerin sadece fiziksel sağlığı ile ilgili bir durum değildir. Geniş açıdan bakıldığında aile sağlığı; aile işleyişi, iletişim ve problem çözme becerileri, rutinler, ruh sağlığı, duygusal destek, ekonomik kaynaklar, yeterli barınma, ulaşım, eğitim, sağlıklı ve yeterli beslenme ve çocuk bakımının yeterli olup olmadığı ve dış kaynaklara erişim gibi birçok faktörü kapsamaktadır.

Sağlıklı aile nasıl özellikler gösterir?

✔ Aile bireyleri birbirlerine duygusal olarak bağlıdır.
✔ Birbirlerini oldukları gibi kabul ederler.
✔ Birbirlerini takdir ederler.
✔ Aile üyeleri rollerini net olarak bilirler. Rolleri bilmek, aile içinde olabilecek sorunların
çözümü için en önemli etkendir.
✔ Aile bireyleri, ailenin bütünlüğünü korurlar ama bireysel istek ve ihtiyaçları da daima göz
önünde bulundururlar.
✔ Aile bireyleri birbirlerinin özel alanlarına ve özel hayatlarına saygılıdırlar.
✔ Tüm bireyler arasında iletişim açık, net ve samimidir.
✔ Tüm aile bireylerinin uyması gereken kurallar belirlidir. İlerde bir sorun yaratmaması adına
aile içinde birtakım kurallar belirlenmiştir ve bireylerden bunlara uyması beklenir.
✔ Aile bireyleri beraber kaliteli zaman geçirirler, ortak ilgi alanları yaratırlar, bu alanlarda
paylaşımlarda bulunurlar.
✔ Çatışmalarını çözümleme konusunda başarılıdırlar.


Psikolog Ecem Çakın | Sağlıklı Aile

Oyun Terapisi Nedir?

oyun terapisi izmir

Oyun, çocukların hayatında bolca yer kaplayan, hem eğlenip hem de öğrendikleri bir etkinliktir. Aynı zamanda oyun, çocukların duygusal, sosyal, bilişsel, dil, psikomotor ve kişilik gelişimlerini de olumlu yönde etkilemektedir. Çocuklar, biz yetişkinler gibi yaşadıkları sorunları sözcüklere dökemezler. Çocukların kendini ifade şekli en iyi bildikleri yol olan oyun ile sağlanmaktadır. Çocuk için oyun, duygu ve düşüncelerini ifade etme, yaşantılarını aktarma, ilişkiler kurma ve keşfetme, doyum sağlama yoludur. Oyuncakları çocuğun sözcükleri, kurduğu oyun ise çocuğun ne anlatmak istediği olarak nitelendirilebilir.

İzmir Oyun terapisi; çocuğun yaşadığı problemlerin, oyun terapisi alanında bir uzman İzmir oyun terapisti eşliğinde oyun ve oyuncaklar aracılığıyla çözümlendiği bir terapi yöntemidir. Oyun terapisinde çocuk, yaşadığı içsel süreçleri, çatışmaları oyuncak ve kurduğu oyun ile aktarır. Terapist, çocuk ile kurduğu güvenli alanda çocuğun onun oyununa eşlik ederek çocuğun yaşantı ve duygularını anlama ve iyileştirme fırsatı bulur. Yönlendirilmiş ve yönlendirilmemiş olmak üzere oyun terapisinin de birçok oyun terapisi türü mevcuttur.

Hangi Yaşa Oyun Terapisi Uygulanır?

2-11 yaş arasındaki çocuklara uygulanabilmektedir. Çocukların sembolik oyun kurmaya başladığı yaş 2 yaş olduğundan, oyun terapisi için çocuğun en az 2 yaşında olması gerekmektedir.

Oyun Terapisi Hangi Problemlerin Çözümünde Kullanılır?

Travmalar
• Bağlanma sorunları
• Yeme problemleri
• Uyku problemleri
• Korku ve kaygı problemleri
• Kaka tutma-alt ıslatma problemleri
• Evlat edinilme
• Öfke problemleri
• Boşanma sonrası uyum süreci
• Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu
• Okula uyum problemleri
• Sebebi anlaşılmayan baş ve karın ağrıları
• Seçici konuşmazlık

İzmir çocuk psikoloğu ve İzmir oyun terapisti olarak bu konularla çalışmaktayız.

Deneyimsel Oyun Terapisi Nedir?

Deneyimsel oyun terapisi, Byron E. Norton ve eşi Carol C. Norton tarafından geliştirilmiş bir oyun terapisi türüdür. Çocuğun oynadığı oyuncakların ve kurduğu oyun ortamlarının sembolik anlamları mevcuttur. Oyunlar sırasında bu sembolik anlamlar terapist tarafından değerlendirilir. Bu oyun terapisinde yönlendirme ve müdahale olmaz. Oyunun kahramanı çocuktur ve oyunu çocuk şekillendirirken, terapist kurduğu güvenli ortamda çocuğun oyununa eşlik eder. Çocuğun terapist ile kurduğu ilişki iyileşmeyi sağlayan büyük bir güç halini alır. Çocuk, dış dünyada yaşadığı problemleri oyununa yansıtır, tekrar deneyimler, aynı duyguları tekrar yaşayabilir ve üzerinde çalışarak nasıl baş edeceğini keşfeder. Çocuk oyun içinde güçlendikçe, iyileşme de başlar. Oyun seansları haricinde aile ile yapılacak görüşmelerde de, çocuğun iyileşme sürecine katkı sağlayacak bazı çalışmalar planlanabilir.

   İzmir Psikolog | İzmir Oyun Terapisi | İzmir Oyun Terapisti | İzmir Çocuk Psikoloğu